Carry on
Carry on doing something
1. Bir şey yapmaya eskisi gibi devam etmek
🇺🇸 “Don’t let the rain stop you; just carry on with your walk.”
🇹🇷 “Yağmur sizi durdurmasın; yürüyüşünüze devam edin.”
🇺🇸 Despite the interruption, she carried on giving her speech.
🇹🇷 Kesintiye rağmen, konuşmasına devam etti.
Carry on
1. Hareketine devam etmek
2. Hareketini sürdürmek
🇺🇸 After a short break, the hikers carried on up the mountain.
🇹🇷 Kısa bir mola sonrası, dağcılar dağa tırmanmaya devam ettiler.
🇺🇸 Carry on along the road until you see the blue house.
🇹🇷 Mavi evi görene kadar yolda devam edin.
Carry on something
1. Eylemine devam etmek
2. Eylemini sürdürmek
🇺🇸 The scientist carried on her research despite the challenges.
🇹🇷 Bilim insanı, karşılaştığı zorluklara rağmen araştırmasına devam etti.
🇺🇸 They carried on their discussion even after the meeting ended.
🇹🇷 Toplantı bitse de tartışmalarına devam ettiler.
Carry on about something
1. Şikayet ede ede konuşmak
2. Yakınmak
🇺🇸 He always carries on about the weather, as if he can change it.
🇹🇷 Sanki değiştirebilirmiş gibi sürekli hava durumundan yakınıp duruyor.
🇺🇸 She carried on complaining about the service all evening.
🇹🇷 Tüm akşam boyunca servis hakkında yakınıp durmaya devam etti.
Carry on with someone
1. Gizli saklı ilişkisi olmak
2. Yasak aşkı olmak
3. İlişkisi olmak
🇺🇸 The novel depicted a character who was carrying on an affair with a colleague.
🇹🇷 Roman, bir meslektaşıyla ilişki yaşayan bir karakteri tasvir ediyordu.
🇺🇸 Rumors spread about the politician carrying on with a famous actress.
🇹🇷 Politikacının ünlü bir aktristle ilişkisi olduğuna dair dedikodular yayıldı.