Bring on
Bring on ↔️ something
1. Kötü veya hoş olmayan bir şeyin meydana gelmesine neden olmak
🇺🇸 Lack of sleep can bring on health problems.
🇹🇷 Uykusuzluk, sağlık sorunlarına neden olabilir.
🇺🇸 Excessive exercise might bring on muscle fatigue.
🇹🇷 Aşırı egzersiz, kas yorgunluğuna yol açabilir.
2. Birisine gelişim veya ilerleme konusunda yardımcı olmak
🇺🇸 The coach is working hard to bring on young talent in the team.
🇹🇷 Antrenör, takımdaki genç yetenekleri geliştirmek için çok çalışıyor.
🇺🇸 Mentoring programs are designed to bring on new employees in the company.
🇹🇷 Mentorluk programları, şirketteki yeni çalışanları geliştirmek için tasarlandı.
3. Bitkilerin daha hızlı büyümesini sağlamak
🇺🇸 Fertilizers are used to bring on the crops faster.
🇹🇷 Gübreler, ekinlerin daha hızlı büyümesini sağlamak için kullanılır.
🇺🇸 Regular watering helps to bring on garden plants.
🇹🇷 Düzenli sulama, bahçe bitkilerinin büyümesine yardımcı olur.
4. Olumsuz bir duruma hazır ve istekli olduğunu belirtmek
5. Hodri meydan
🇺🇸 “Bring it on,” she said confidently, ready to face the challenge.
🇹🇷 “Hodri meydan,” dedi kendinden emin bir şekilde, meydan okumaya hazır.
🇺🇸 He’s not afraid of hard work; he always says, “Bring it on!”
🇹🇷 Sıkı çalışmaktan korkmaz; her zaman “Hodri meydan!” der.