Bring around

Bring around ↔️ someone to
tr Birisini bir şey yapmaya veya bir görüşe ikna etmek

🇺🇸 It took some time, but we finally brought him around to agreeing with our plan.
🇹🇷 Biraz zaman aldı ama sonunda onu planımıza ikna ettik.
🇺🇸 I’m sure I can bring him around to our point of view.
🇹🇷 Onu bizim bakış açımıza getirebileceğime eminim.

Bring around ↔️ someone
tr Birini kendine getirmek

🇺🇸 We threw water on his face to bring him around.
🇹🇷 Kendine gelmesi için yüzüne su serptik.
🇺🇸 I drank ayran to bring myself around.
🇹🇷 Kendime gelmek için ayran içtim.

Bring the conversation around to something
tr Konuşmayı yönlendirmek
tr Konuşmayı bir yere çekmek

🇺🇸 I’ll try to bring the conversation around to the subject of money.
🇹🇷 Konuşmayı para konusuna getirmeye çalışacağım.
🇺🇸 During dinner, she brought the conversation around to her new job.
🇹🇷 Yemek sırasında konuyu yeni işine getirdi.

Bring around ↔️ someone/something
tr Birini veya bir şeyi birinin evine getirmek

🇺🇸 Can you bring the documents around to my house this evening?
🇹🇷 Bu akşam evime belgeleri getirebilir misin?
🇺🇸 I’ll bring around your coat that you left at my place.
🇹🇷 Evimde bıraktığın ceketini getireceğim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu